Hikâyeler, hikâyelerimiz... Yaşamlarımızın kağıt üzerine damlayan yüzü. Bizi anlatan ve bizden ayrılır ayrılmaz başkasının olan sözcüklerimiz. Birinde kendimizi bulduğumuz, bir diğerinde ise kaybettiğimiz bir yığın cümle.
Hikâyelerimiz, hiç yoktan var ettiğimiz bir başka paragraf yaşamın içinde. Ve bizden başkasına doğru giden bir yol. Bizi bir başkasına bağlayan sicim gibi. Ve tabii ki bizi bir başkasından ayıran derin bir uçurum.
Hepimizin hikâyesi aynı aslında. Bir çeşit mücadele, bir başka karşı duruş, bir yoktan var olma çabası. Hepimizin geride bıraktığı bir tür kabuktur hikâyeler. Onlarca veya belki yüzlerce dönüşüm atığıdır her biri. İçinden çıkıp, bir başka biz olduğumuz ve bir daha o eski ve yorgun kabuğa dönüp bakmayacağımızı düşündüğümüz.
Hikâyelerimiz, yaşamlarımızın ayak izleri. Vazgeçilmez tekrarlarımız, iflah olmaz hatalarımız, hiç tutamadığımız sözlerimiz, her daim bozduğumuz yeminlerimiz. Bizlere veda eden o eski günlerimiz. Hikâyeler geçmişimizin silik gölgesi, geleceğimizin en bilindik ezberleri...
Yaşamın içinden hikâyelerimiz, yaşamın ta kendisi.
Ben gibi, sen gibi, biz gibi.
Hepimiz bir paragrafın konusuyuz aslında.
Birleşip insanın hikâyesini yazıyoruz bu dünyaya.