Devlet kurmayı başarmış her milletin tarihte yalnız bir devleti olmuştur ve bu devlet zaman, yer ve sayı bakımından sınırlıdır yani mazbuttur. Esasen, bilindiği üzere, devletin en büyük vasfı devamlılıktır. En büyük siyasi teşkilat olan devlet sosyolojik, hukuki ve tarihi bir varlıktır. Devlet hukuki yönden ele alınmadığı yani devletin tarifi yapılmadığı içindir ki tarihte şu veya bu yerde görülen her Türk iktidarına devlet gözü ile bakılmış ve böylece "devletlerimizin" sayısı 104'e kadar çıkarılmıştır. Tarihte önemli olan çok devlet kurmak değil, kurulan bir devleti yaşatabilmektir. Bu husus, devletin devamlılık vasfının doğal bir sonucudur. O halde, tarihte hiçbir milletle kıyaslanmayacak sayıda çok devlet kurduğumuzu söylemekle ırkımızı, devamlı devlet kurmak iktidarından mahrum olduğu töhmeti altına sokmuş olmuyor muyuz? Çağımızın ideolojiler çağı olduğu, bu çağda milletlerin ideolojik telkinler yoluyla ortadan kaldırılmaya çalışıldığı hatırlanırsa; üstelik tarihimizin müphem, dağınık olarak kalmasında gizli ellerin ısrarlı gayretleri bulunduğu bilinirse mazbut bir Türk tarihinin en büyük, en temelli millî varlık koruyucusu olacağı çok daha iyi anlaşılacaktır. Modern tarih anlayışına göre, tarih demek, olayların sebeplerini ve neticelerini göstermek demektir. Bizim tarih yazarlarımız ise hâlâ eski hikâyeci görüşten kendilerini büyük ölçüde kurtaramamışlar, bunun sonucu olarak da okuyucularını lüzumsuz bir sürü isim ve tarih ile bunaltmışlardır. Dokunduğumuz şu birkaç nokta da bize açıkça göstermektedir ki, Türk tarihi yeniden, yeni baştan yazılmalıdır.