Ayakları çıplak koşuyor dağa doğru. Dikenler, çalılar parçalıyor her bir etini. Aldırmıyor. Koşuyor. Atlıyor dağın bacak arasına. Beyazımsı geceliği dağın dibindeki katrana bulanıyor, kanlar sızan et bedeni önce eriyip sonra katılaşıyor. İçinde çürüyebilecek ne varsa boşaltılan, kalp hizasına altın bir bok böceği muskası konulan ve bembeyaz sargılara gömülen mumya bedeni fırlıyor sonunda dışarıya. Ve yeni yaşamına uyanıncaya kadar konserve edilmiş halde bekliyor öylece. Ta ki dağın sisi dağılıp parlak gün ışığı gözlerine vuruncaya kadar!...