Dağkapı Semti'ne giden ilk dolmuşa bindi. Bakışları tuhaf, anlamsız bir o kadar da düşünceli görünen yolculara baktı. Saçları permalı, yüzü makyajlı, üzerinde dar siyah kot olan genç bir kız, sakız çiğniyordu. Yanında uzun favorileri olan top sakallı, beyaz tenli bir genç vardı. Kızın kendi halinde, güvenli oturuşuna daldı gözleri. Omuzundan aşağı sarkan saçları, ona ayrı bir güzellik katıyordu. Ona bakmaktan kendini alamayan Koko, onun sürmeli kaşlarında Lorî'yi görür görür gibi oldu. Sessizce yutkundu. Ön tarafta oturan yaşlı bir çift, genç sevgilileri yermeye çalışan bakışlarıyla, onları inceden inceye süzüyordu. Dolmuşun hızla geçtiği yerleri hatırlayamadı Koko. Bir zamanlar birkaç evin olduğu geniş arsalar sık, yüksek,renkli binalarla kaplanmıştı. "Diyarbakır'ın taşını toprağını bilirim diyen ben değil miydim? Yanılmışım. Oysa cezaevinde bu kentliyim diye övünürdüm. Al işte Diyarbakır'ın!.." Dışarıyı izlemekten yorgun düştü. Kafası öne eğildi. Lorî'nin ona ezgiler içinde söylediği sözleri anımsadı:
"Bu kentte senin kokun var. Bir gün senden ayrı düşersem... bu kent yüreğimi dağlar."