Aliye koşarak evden çıktı. Ara sokaktan taş merdiveni hızla inerken, gaz lambası ışığında kocasına yazdığı aşk sözcüklerinin süslediği ve kendisini kaçırıp kurtarması için yalvardığı mektupları, çeyizlerini işlediği, gaz lambasını üflediğinde etrafa saçtığı gazyağı kokusuyla uykuya daldığı zamanların anıları depreşti birden. Genç kızlığının mahcubiyetine tanıktı o gaz lambaları. Sonrası istemeden çabucak biten sevişmelerden sonra ışığı kısılan lambalar… İmdat beklerdi gecelerden, karanlığı üstüne yıkılırdı. Hayalleri hep siyahtı. Aslında aklına hiç getirmek istemediği hatta unutmak ve hafızasından silmek istediği anıları birdenbire canlanıverdi. Hafızası mayın tarlası gibiydi.
Aşk ile sevgi arasındaki farkı anlamış olsaydı, canının pahasına bedeller öder miydi?
İki yaralı kadının yolları kesiştiğinde birbirlerine merhem olurlar. Diğer kadının aynı kaderi yaşamasını önleyebileceklerine inanırlar.
"SiyahKara" isminin anlamındaki bütün kavramlar bu romanda can bulup, içinizi ısıtırken, yüreğinizi de acıtacak.