İnsanın varlık alanında karşılaştığı ya da ürettiği düşünce ve eylem ikiliğini anlamlandıran değer, yine varlık alanındaki tüm sistemleri etkileyen ve hatta kapsayan siyasal düzlemin değişken ve bir o kadar mutlak belirleyicisidir. Zaman ve koşul bu değişkenlik ve mutlaklığın ölçütüdür. Günü tarihe taşıyan seyir içerisinde, kendisi güç sahibi olmak istemediğinden ya da engellendiğinden, siyasi ilgisi seçim dönemlerine, siyasal tercihi oy verme eylemine indirgenen insan, farklılıkların kabulü, içe sindirilmesi ve yönetilmesi ya da daha genel bir ifadeyle varlık alanının düzenlenmesi sorumluluğunu var olan ya da var edilecek siyasi güçlere yüklemiş, bunu yaparken de rasyonaliteden çok menfaatlerini öncelemiş durumdadır. Bu tür bir anlayış ideolojiden arınmıştır demek çok da mümkün değildir aslında. Olan yalnızca tehdidin ne olduğuna ilişkin algıların değişimidir. Kitapta, Türkiye'nin yer aldığı coğrafya ile ulusal/uluslararası gündem/gerçeklerin, güvenlik değerinin olduğu kadar, laiklik ve milliyetçiliğin ya da daha genel bir tespitle "biz" ve "öteki" ayrımının öne çıkmasında başat rol oynadığını gözler önüne seriyor. Ve dolayısıyla değer yönelimleri açısından siyasal düşünüş ve siyasal tercihte "güvenlik" ve "anlamlı bir yaşam düşü"nün pek çok farklı değer arasından öne çıkan değerler olduğunu açıkça gösteriyor ve konuyu tartışmaya açıyor.