20. yüzyıl Avrupa edebiyatının en özgün yazarlarından Albert Cohen, çağdaşları tarafından bir "dahi" olarak anılmasına neden olacak tüm unsurları ilk romanı Solal ile ortaya koyar: Karakterlerin geçmişlerini ve kimliklerini borçlu olduğu tarihi ve ailevi bağlar, miraslarını reddetmekle sahiplenmek arasında gidip gelen ama sonuçta tüm bunların dışında, bireysel görkem ve sefaletleriyle can bulan çok güçlü karakterler. Bunların başında gelen Solal sülalesinden Solal, Kefalonya hahamının torunudur. Genç yaşta Fransa konsolosunun karısı Adrienne'e âşık olur ve birlikte Floransa'ya kaçarlar. Ancak bundan sonrası Paris ve Cenevre'ye taşınan, terk etme, bir araya gelme ve bıkkınlıkla örülü, karmaşık bir yolculuğa dönüşür.
Nihayet Solal başka bir âşık bulur kendine: Bu kez ona siyasi hayatın kapılarını da açan bir kadın, Fransa başbakanının kızı Aude de Maussane. Albert Cohen, Yahudilikle Hristiyanlık, kibirle tutku arasında gidip gelen Solal'in ve ailesinin hikâyesini yazmaya fonda Avrupa'nın farklı siyasi ve kültürel manzaralarının bulunduğu başka kitaplarında da devam etmiştir.