Sultan Murâd Hân, yaralı askerler kadar, muhârib askerleri de yakından görmek istiyor, sık sık onların arasına katılıyor, hattâ, asker saflarını teftîş ediyordu. İşte, bu ziyâret ve teftîşlerinden birinde, bıyıksız bir asker gördü. Bu, pek küçük yaşda, daha bıyıkları çıkmamış bir oğlandı. Oysa, Sultan Murâd, Üsküdar Sahrâsı'na Otâğ-ı Hümâyûn kurulurken, sefer güzergâhında orduya katılacak gönüllülerin bıyıklı olmalarını fermân eylemiş idi. Sultan Murâd, ordusunda bıyıksız asker istemiyordu. Pâdişâh buyruğuna itaat etmeyen bu oğlan, ne demeye bıyığı olmadan orduya girmiş ve Bağdad önlerine kadar gelmişti? Çok hiddetlenen, öykelenen ve dahî gazablanan Sultan Murâd Hân, hemen o oğlanı huzûruna getirtti. O sırada, yakında ve uzakta olan cümle askerler, yaptıkları işleri bırakmışlar, Pâdişâh ile bıyıksız oğlan arasında yaşanacakları seyre dalmışlardı. Sultan Murâd, Bıyıksız Oğlan'a:
"Yâ oğlan! Sen Pâdişâh buyruğu bilmez misin? Biz, daha seferin bidâyetinde gönüllü askerimin bıyıkları burula! Dahî üstünde demir tarak, kemik tarak, şimşir tarak durula! Demedik mi? Bu, nice bir hadzislik ve dahî densizliktir? Cevâbın tez gelsin!"
diye kükredi.
Bıyıksız Oğlan, belindeki kılıncını düzeltti, omzundaki yayını yokladı, sırtındaki sadağına dokundu ve daha sonra iki elini göğüs hizâsında birleştirerek:
"Sultân Murâd'ın ordusunda bıyıksız asker yoktur! Bu Osman kulunuzun bıyıkları buruludur ve dahî üstünde demir tarak, kemik tarak, şimşir tarak duruludur. Hünkâr'ım! Bıyıksız asker olmak, Osman kulunuzun harcı değildir!"
diye var gücüyle bağırdı.
Bunun üzerine, daha da hiddetlenen Pâdişâh, kendi gözlerine mi, yoksa bıyıksız Osman'ın dediklerine mi inanacağını, kendisine sormaya başladı:
"Sen, eyice haddi aşıp, edebsizlik vâdîsine daldın. Olmayan bıyıklarına demir, şimşir ve kemik tarak koymak da ne oluyor?"
Osman Oğlan, bu Pâdişâh nârâsına cevap vermek için, sağ elini ibrişim kuşağına attı ve oradan aldığı uzun dişli kemik tarağı, üst dudaklarına öyle bir şiddet ve dahî kuvvetle sapladı ki, akan kanlar aşağıya, ayaklarına kadar sel misâli boşaldı. Kemik tarak ise, bıyık ormanına dalmış gibi, saplandığı yerde dimdik durdu.