"Evet, benim yiğit kardeşim. Bunları göçerken de yaşıyorduk, iyi söyledin. En azından biz kimiz, nereden gelip nereye gidiyoruz, bilmekteyiz. Bir düşünsene; o, hem Yörük olduklarını söyleyip hem bizi aşağılamaktan geri durmayanları. Ebemin hep kızdığı; kendilerine hanlardan, saraylardan, paşalardan, padişahlardan soy sop uydurmaya çalışanları. Onlara göre ne kadar şanslıyız. Onlar yıkıntıların arasında aranırken biz dağlara, gökyüzüne, aya, güneşe, bulutlara, yağmurlara fırtınalara bakacağız. Kendi yaşadıklarımızı anıp, o dağların, sahillerin ulaşılmaz, ele avuca gelmez havasına kanat vuran göçmen kuşların katarlarına bakıp onlara, yerden yoldaşlık eden son katarlardan birinin ardında davar süren çocuklar olduğumuzu hiç unutmayacağız. İşte bu güzel hayatımızı hep anımsayıp anacağız. Öylece de anlatacağız. Doğru görüp, öğrenip yaşadıklarımızı, dosdoğru anlatacağız çocuklarımıza, torunlarımıza."
Kendilerini doğanın bir parçası olarak gören, modern insanın doğayla mücadelesinin tersine doğaya saygıyla yaklaşan, konargöçer yaşamları içindeki her eylemlerine kuşaktan kuşağa aktarılan deneyimlerle bir anlam yükleyen Yörüklerin yerleşik yaşama geçmeleri elbette kolay olmayacaktır. Yalnızca bir kez daha göç edebileceklerdir.
Yaşayacakları "Son Göç"tür bu…