Şiirle öykü arasında bir yakınlık var derler. Doğrudur. Eroğlu, kendi penceresinden hızla geçen görüntüleri tararken zamanı parçalara ayırıp onları birer yapboz parçası gibi dikkatle yerine yerleştiriyor. İçerinin dışarısı, dışarının içerisi olduğu aralıktan bir döneme bakıyor. İnsanın zayıf ve cesur, saf ve sinsi, merhametli ve acımasız, suskun ve muhbir hallerini yaşadığı bir döneme… Yeryüzü olarak adlandırdığı "duvar"ın her iki yanına eşit mesafeden bakarak...
Dili kaosa sürükleyecek kadar gözü pek, kaosu dilin ötesine götürecek kadar zarif bir monolog. Tanrı, para ve köle üçgeninde iç acılar.
Eroğlu'nun öykülerini okurken bu kaosu, bu acıyı, ödenmiş bedelleri gözden geçirip insan ruhundaki yaranın ağırlığını yeniden hissettim. Hikâyenin içindeki başka bir hikâyeyi dinledim; dilin şarkısını…
Salih Mercanoğlu