Türkiye için 1991 yılı, uluslararası sistem açısından 1945 yılına benzer bir kopuş, ikinci bir paradigma değişikliği noktasıdır. 1991 sonrası dönemde uluslararası sistemde meydana gelen radikal değişme, blokların ortadan kalkması ve bölgeselliğin giderek önem kazanması; teknolojideki ve özellikle de iletişim teknolojisindeki başdöndürücü gelişme ile beslenen, toplumsal yaşamın hemen her boyutunda kendisini hissettiren küresellik ve karşılıklı bağımlılık olgularının yeni döneme damgasını vurması gibi gelişmeler, tüm diğer ülkelerin olduğu gibi Türkiye'nin dış politika ortamında da ciddi değişikliklere neden olmuştur ve halen de olmaktadır.
Her şeyden önce, ülke dış politikasını belirleyen dış dünyaya ilişkin değişkenler alışılagelmişin dışında çeşitlenmiştir. Yaklaşık elli yıl, genellikle, ülke dış politikasını NATO-Varşova Paktı ikileminin merceği ile gören Ankara bu perspektifi terkederek küresel ve bölgesel politikaları bağdaştırmak gibi zorlu bir sorunla başbaşa kalmıştır. Komşu coğrafyalarda ortaya çıkan yeni devletler, yeni yapılanmalar, bazen ülke dış politikasına değerlendirilebilir zenginlikler katmakla beraber bazen de çelişkilerin, çapraz baskıların kaynağını oluşturabilmektedirler.
İşte Türkiye böyle bir uluslararası zeminde bulunmaktadır. İleriye dönük olarak, Türkiye'nin bu gelişmelerin dışında kalması, kendi içine kapanması ihtimali oldukça düşüktür. Dolayısıyla ülke dış politikasında akılcılık süreklilik gösteren en temel öğe, değişim ise iç politikanın çeşitli iniş çıkışlarından çok dış dünyada yukarıda belirtilen türdeki gelişmelere göre belirlenen bir olgu olmalıdır.