Cürcânî (ö. 471/1078?) Delâilü'l-İ'câz adlı bu eseriyle, sonraları Me'ânî adını alacak olan Arapça Anlambilimini kurmuştur. Cürcânî, sözdizimini nahiv manalarını arayıp bulmak diye tanımlayarak eserin en esaslı bölümünü bunun uygulamasına ayırmıştır.
Eserde diyalog üslubunu tercih eden müellif, eserin genelinde sözdizimini lafızlarda arayan birileriyle kıyasıya tartışarak meramını ortaya koyar ve -yeri geldikçe görüleceği üzere- onların: Anlamlar artmaz, ancak lafızlar artar; Tek tek kelimelerde fesâhatten söz edilemez. Fesâhat, ancak kelimelerin birbirine eklenmesiyle ortaya çıkar; Üstünlük, lafzın sağlamlığı (cezâlet) ile olur gibi ifadelerine yer verir. Ancak tek bir yerde bile böyle söyleyen kişinin veya kişilerin kim olduğunu belirtmez. Kur'ân'ın mucize oluşunu sözdizimini kelimeler arasında nahiv kurallarının gerektirdiği anlamları ve anlam farklılıklarını arayıp bulmak diye tanımlar. Fâtiha sûresi üzerinde uygulamalı olarak verdiği bir örnekte kendisi, nahiv anlamları ifadesiyle kelimenin mübteda, haber, sıfat, bedel vs. olmasını kastettiğini açıkça söylemektedir.
İşte Cürcânî'nin, lafzın karşısına koyarak savunduğu anlam, kelimelerin sözdizimine girdikten sonra kazandığı nahiv kuralından çıkan anlamdır. Ona göre, bu anlamın yok sayılması hâlinde sırf lafızlar üzerinde düşünülerek bir sözdizimi yapılamaz.