Ağaçların sıklaştığı yerde bazı gençler sere serpe uzanmış, oynaşıyor, durmaksızın itişip kakışıp gülüşüyorlardı. Sude " çocuk olmak, yakın gelecekte kendilerini hiç ummadıkları tuhaf şeylerin beklediğini düşünmemek ne güzel" diye mırıldandı sessizce.Çantaları, kitapları bir yanda, ağaçların arasına serilivermiş iki çift çevrelerine aldırmaksızın birbirlerinin yanağına hafif öpücükler kondurmak istiyor, arkalarındaki kızlar ise hemen yan taraflarındaki çalılıkta alt alta üst üste didişirken bir yandan da ergen oğlanlarla bakışıp flört ediyor, gülüşüp oynaşıyorlardı.
Bu arada, iğde ağaçlarının arkasında, elinde telefonuyla yerde büzülmüş gibi duran bir karaltı dikkatini çekmişti Sude' nin. Siluet bir ağaçtan diğerine sürekli yer değiştiriyordu, aynen avının peşindeki acımasız bir avcının en iyi gözetleme veya atış konumunu araması gibi. Evet, yine yılışık bakkal Rasih'ti bu, torunu yaşındaki kızları seyrediyordu ahlâksız herif, hiç utanmadan.
Bu kadar eğitimli ve yaşını başını almış insanlardan oluşan bu güzide semtte bu denli ahlâksız biri nasıl tutunabiliyor hem de bakkallık yapabiliyordu, o da inanılır gibi değildi tabii. Bölge sakinleri nasıl bu kadar duyarsız, aldırmasız, ilgisiz olabiliyorlarsa artık…
Gelişmiş ülkelerdeki sosyal ortamlarda asla barınamazdı bu kalitesiz tipler…
Sude yüzünü ekşitti, başını çevirdi, gerçekten üzülmüştü.