Murat Han o gün bir hoştur. Tedirgindir, yerinde duramaz; dilinin altında bir şeyler saklamaktadır. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
3. Murat gülümser, dudaklarından belli, belirsiz şu sözler dökülür;
- Akşam garip bir rüya gördüm de...
- Hayırdır inşallah.
- Hayır, mı şer mi öğreneceğiz?
- Nasıl yani?
- Hazırlan dışarı çıkıyoruz.
Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki padişah hala gördüğü rüyanın tesirindedir ve gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd'a çıkar, döner Vefa'ya. Zeyrek'ten aşağılara sallanır. Unkapanı civarlarında soluklanır. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar. Sorarlar 'Kimdir bu?' Ahali 'Aman hocam hiç bulaşma.' derler, 'Ayyaşın, meyhur'un biri işte!'
- Nereden biliyorsunuz?
- Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık komşumuz.
Bir başkası tafsilata girer.
-Biliyor musunuz?' der. Aslında iyi sanatkardır. Azaplar Çarşısı'nda çalışır, nalının hasını yapar. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcar. Hem şişe, şişe şarap taşır evine, hem nerede namlı mimli kadın varsa takar peşine.
Hele yaşlının biri çok öfkelidir:
-İsterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım, onu bir kere olsun cemaatte gören olmuş mu?
Padişah bu sözleri dinler üzülür ve bakar yerde yatan zatın yüzüne; bir nur aydınlanır ölünün alnında!