Osmanlı hükümdarları zaman zaman memleketin dâhili vaziyetini bizzat teftiş ve kontrol için tebdil-i kıyafetle halk arasına karışırlardı. Sultan 4. Murad ile 3. Mustafa Hanların sıkça tebdil gezdiklerini tarihler kaydederler.
Sultan Mustafa Han bir bahar günü derviş kıyafetiyle çarşıyı pazarı dolaşmış ve yorgunluk gidermek üzere kırlara doğru yürümeye başlamış. Samatya taraflarında bir tepecik üzerinde oturmuş dinlenirken, musahibi Nakşi'nin taşıdığı dürbünü isteyip bir müddet çevreyi temaşa etmiş. Meğer uzaklarda bir kadınla bir erkeğin sarılıp öpüştüklerini görmesin mi! Nakşi'ye seslenmiş:
-Derhal git! Şu karşıdakiler kimlerdir, öğren gel!
Nakşi emri yerine getirip nefes nefese dönmüş ve:
-Efendimiz, demiş, bunlar hayli zamandır birbirlerini görmeyen iki kardeş imişler. Oracıkta rastlayınca dayanamayıp sarmaş dolaş olmuşlar. Zat-ı şahaneye de arz-ı ihlas eylediler.
Padişah gülmüş:
-Nakşi! Yalan söyledin amma, zararı yok; bir yalanla iki kelleyi birden kurtardın, demiş.