Kazan'ın Buva beldesinden imam, şeyh ve müderris Nurali bin Hasan, 1906'da, oğlunu Dâru'l-Muallimîn'e kaydettirmek ve Bursa kaplıcalarından yararlanmak amacıyla İstanbul'a gelir.
Burada Halim Sabit'in (Şibay) rehberliğinde cami, türbe, müze, medrese ve tekkeleri dolaşır, kütüphanelere kitaplarını takdim eder; şeyhülislâm Cemaleddin Efendi, Ebu'l-Hüdâ Efendi, Şeyh İbrahim Zafir vs. ile görüşür; tekkelerde zikir ve hatmelere, camilerde Buhârî hatimleriyle ders ve vaazlara katılır; şeyhülislâmlığa "kocanın karısından ayrı durması, sonrasdan Müslüman olanların sünnet olması, tarikatın aslı ve hilalin görünmesi "konularındaki fetvalarını sunar; ulema ile mübahaes ve münazaalarda bulunur; hatim ve mahya gibi bilmediği âdetlere şahit olur; padişahın cülus günü kutlamalarını gözlemleme fırsatı bulur.
Kaplıcalarından yararlandığı Bursa'nın görülecek yerlerini gezer ve Dağıstanlı Şeyh Muhammed Elmâlî ile Şeyh Şerefeddin'i ziyaret eder.
Görüştüğü şahısların en önemlisi, dönemin padişahı Abdülhamid Han'dır. İki aya yakın kaldığı sarayda Sultan'ın özel ihsan ve iltifatlarına nail olur; defalarca selamlık resmine ve huzur dersine katılır; Hırka-i Saadet merasimine iştirakle padişahın elinden mendil alır ve birlikte Buhârî hatmi yapar; saray iftarlarında bulunup halifeyle teravih namazı kılar; bu sırada padişahla defalarca musafahalaşıp elini öper, bir keresinde de birbirlerine sarılırlar ve nihayet, bizzat padişahtan nişan alır. Sultan'ın gece hayatı gibi özel bilgiler edinir; Abdülhamid'in ilham ve keşif sahibi olduğunua kanaat getirir; saray kütüphanesindeki nadir eserleri görür.
Bu arada, padişah tarafından oğluyla birlikte Surre alayı ve deniz yoluyla hacca yollanır. Beyrut, Şam, Mekke ve Medine'de, cami, türbe, medrese, okul ve kütüphaneleri ziyaret eder. Buraların ileri gelenleriyle idarecilerinin meclislerinde bulunur. Şiîlerin tekfiri konusunda ulemayla münazarada bulunup Müslümanların birliği vb. konulardan konuşarak, şeytan taşlamada kadınların erkekleri vekil etmeleri ve mikat yerinde elbise değiştirmeksizin sefer etmenin cevazı konularında fetvalar verir.
Bilahare, intibalarını, Abdülhamid''e ithafen el-Avâfu'l-Hamîdiyye adını verdiği Arapça ve Ellisekiz Yıl Asırda Cevelan isimli Tatarca manzum iki eserde yayımlar. Padişahın çevirilmesini istediği Avâtıf'ın İstanbul'a yolladığı nüshalarına, lüzumsuz pasajlar içerdiği gerekçesiyle gümrükte el konulur.
Bu iki kitaptan oluşan esere; ilk Tatarca hutbeyi okuyanlardan biri olup, kendi tabiriyle "orta yolu tutan" ve duruşu ve görüşleri ile hem Cedidcilerden, hem de Kadimcilerden tenkit alan Nurali bin Hasan ile, Buhara'nın ilk Türkçe gazetesi Panislamist Turan'ı çıkaran, -Mehmed Âkif'in talebelerinden- oğlu Nuralizade Gıyaseddin'in biyografileri de eklenmiştir.