İnsanlık tarihine bakıldığında, hayatın peygamberle başladığı görülür. Peygamberler olmadan hayatın anlaşılması mümkün değildir. Bunun içindir ki, her ümmete peygamberlerin gönderildiği belirtilmektedir: "Her kavmin bir yol göstericisi vardır."
Bilindiği gibi İslam dininin temel kaynakları ikidir. Bunlardan birincisi, Allah'ın yüce Kelamı olan Kur'an; diğeri de Peygamber Efendimizin hayatıdır. Peygamberimiz, sadece Allah'ın ayetlerini yazmak, emirlerini duyurmak ve açıklamakla değil, aynı zamanda bunların nasıl tatbik edildiğini ve başkalarına nasıl örnek olabileceklerini göstermek için de görevlendirilmiştir. Bunun yanı sıra, Allah'ın istediği amaçlara varabilmesi için, bireyler ile toplumu denetlemeye ve insan hayatının eksiklerini düzeltmeye de memurdur.
Yüce Allah ile Peygamberini, bir başka ifade ile Kur'an ve Sünnet'i birbirinden ayıramayız. Bunlar et ve tırnak gibi birbirlerine bağlı iki unsurdur. Kur'an ile sünneti birbirinden koparırsak, dinin gerçek anlamını kavrayamayız. Kayık ile Kürekçi ne ise, kitap ile Peygamber de aynıdır. Kürekçiyi kayıktan aldınız mı, varmak istediğiniz yere asla varamazsınız. Rasulullah'ı da Kitap'tan ayırırsanız, Kitab'ı anlayamaz ve Allah'ın istediği şekilde bir Müslüman olamazsınız.
Peygamberin elinde kitap bir nur, bir ışıktır. Onu elinden aldınız mı sadece bir peygamberini kalır; Peygamberi dışladınız mı, sadece bir kitabınız kalır. O zaman da Hıristiyanlar gibi Kitab'ı unutup Peygamberinizi ilahlaştırırsınız; ya da Hindular gibi Peygamberinizi unutup Kitabı ilahlaştırırsınız. Her iki halde de Allah'ın belirlediği amaçlardan uzak kalırsınız. Onun içindir ki Rasule itaat Allah'a itaat olarak sembolleştirilmiştir.
Öyle ise hiç kimse Peygamberi (sünneti) veya Kitabı (Kur'an'ı) devreden çıkararak Allah'ın belirlediği amaçlara kavuşacağını sanmasın. Onun yolu Kur'an ve Sünnet'ten geçer. Başka hiçbir yolu yoktur.
İşte bu çalışmamızda, Sünnet'in hem klasik hem de yeni boyutlarıyla ne olduğu; sünnetin dindeki yeri, önemi; Kur'an'a göre Rasulullah'ın konumu; Kur'an ve Sünnet ilişkisi; sünnet ve teşri; sözlü sünnet olarak hadisler ve durumları; ve son olarak sünnet anlayışımızın ne olduğunu vurgulayacak yeni bir yeni bir sünnet bilincini kazandırmaya çalıştık...
Beşir İslamoğlu, 25 Nisan 1994, Elazığ