Geleneksel kelam literatüründe imâmet ve hilâfet adı altında ele alınan Sünnî siyaset düşüncesi, hızla değişen ve sert koşulların egemen olduğu politik bir dünyada teşekkül etti. Farklı ekollerin birbirleriyle mücadele ettikleri bu dünya, dağılmaya ve ayrışmaya karşı istikrar ve merkezileşme eğilimlerine imkan tanıdı. Bu süreç içinde Sünnilik, iktidarlara ihtiyaç duydukları meşruiyeti sunan ve fiili durumu onaylayan, bir uyum ve istikrar teolojisi niteliğiyle öne çıktı. Bu, Sünni söylemin iktidara dönük yüzüdür.
Ancak Sünniliğin bir de geniş Müslüman kitlelere dönük bir yüzü daha vardır. Bu onun, birleştirici, barışı yüceltici ve Müslüman ekolleri kaynaştırıcı işlevinin altını çizer. Bu bakımdan Sünni siyaset düşüncesini basitçe ve salt iktidar mezhebi olarak nitelemek kaba bir indirgemecilik sayılır. Zira o, aynı zamanda tarihsel ve teolojik/politik bir mutabakatın ürünüdür. Kendisini temsil eden tarihsel ve politik kurumların ortadan kalkmasına karşın, Müslüman kitlelerin belleğinde bu kadar etkin olması da bundandır.