İslâm'ın temel prensiplerinden biri olan şûra, son derece ehemmiyet arzettiği halde, üzülerek ifade etmek gerekirse Sahâbe-i Kiram devrinden sonra ona gereği gibi önem verilmemiştir. Onu, insanın ne kişisel hayatından ve ne devlet hayatından çıkarıp atmak mümkündür. Çünkü şûra, gerek fert, gerek cemaat ve gerekse devlet olarak hayatımızın siyasî, sosyal ve iktisadî bütün kesimlerini kapsamasına rağmen bu konuda şimdiye kadar ne Türkiye'de ne de diğer halkı müslüman olan ülkelerde ciddî bir araştırma yapılmıştır. Sadece çeşitli konuları ihtiva eden kitaplar içinde yer yer serpiştirilmiş durumdadır. Ancak hiç biri ihtiyaca cevap verecek nitelikte değildir. Meşveretle hareket etmek, mü'minlerin bir sıfatı ve İslâm devletinin de üzerine bina edildiği temel esaslardan biridir. Bunun için de üzerinde önemle durulması ve araştırma yapılması gereken bir konudur. Konunun kaynakları çok yönlüdür. Bir taraftan, tefsir ve hadîsi, bir taraftan fıkhı ve İslâm tarihini de ilgilendirmektedir. Asr-ı Saâdet'te her sahada çok bol ve değişik örnekler bulmak mümkün olduğu gibi dört halife devrindeki uygulama da aynı şekilde bize ışık tutabilecek kadar çoktur. Zamanımızın ferdî ve siyâsî hayatına yeni bir ruh ve canlılık getirebilecek öneme sahip olan şûra prensibi, bu eserde, Rasûlullah'ın devri ele alınmak suretiyle işlenmeye çalışılmıştır.