Naime Erkovan, Tahta Kapıların Ardında'da seneler süren bir hasretin kıskacında mutluluğun ne denli kırılgan olabileceğini anlatıyor. Şingâh isimli bir mahallede geçen roman boyunca yazar, acı kayıpların ve uzun bekleyişlerin çevrelediği insanı irdeliyor. Geçip giden yılların derin izleriyle çizili bu yerde yaşayan Gülhanım için zaman, bir ömrün en ağır yükleriyle doludur. Gülhanım'ın doğurduğu çocukların büyüyüp göverdiğine; her birinin, kendi savaşlarını verirken annelerinin kalbinde derin yaralar açan kayıplara dönüştüğüne ve bu yaraların hayatın kaçınılmaz birer parçası haline geldiğine kederle tanık oluruz. Kasabadaki herkesin kapısını çalan zor sınavlar, bütün zamanların en soylu hislerini de görünür kılar: Hasret ve bekleyiş. Tahta Kapıların Ardında insanın yüzleştiği, kaybettiği ve aradığı pek çok şeyle bir hesaplaşmadır. Nesilden nesile süren bu tanıdık hesaplaşma, aynı zamanda umudun ve umutsuzluğun kıyısındaki insanların portresini çiziyor.