19 yüzyılda kolonyal yayılmacı ideolojinin saldırısına uğrayan Afganistan, 20 yüzyılda sosyalist ideolojinin tecavüzüne maruz kalmış ve nihayet 21 yüzyılda vahşi ve barbar kapitalizmin esiri hâline gelmiştir. Üst üste ve kesintisiz bir biçimde gerçekleşen bu dayatmacı ideolojilerin işgalleri yüzünden Afganistan'ın sosyoekonomik yapısı bozulmuş, siyasi istikrarsızlık farklı toplum kesimleri arasındaki diyaloğu kesintiye uğratmış ve silahların konuştuğu bir ortamda uzlaşma kültürü imkânsızlaşmıştır. Rusya'nın sıcak denizlere inme, ABD'nin bölgedeki enerji kaynaklarını kontrol etme, Çin'in Kuşak Yol Projesi'yle hegemon güç olma ve İran'ın akıl dışı Şiî fanatizmiyle bölgeyi terörize etme ideallerinin yarattığı rekabet ve meydan okumaya mukabil işgale direndiğini savunan temel aktörler, -mücahidler, Taliban, yönetici elit- işgalci güçlerin birer taşeronu/sözcüsü olmaktan öteye gidememiştir. Dolayısıyla dünyaya hâkim olmak isteyen tüm emperyalist güçlerin yolu Afganistan'dan geçmiş olmakla beraber bu güçlerin tamamı hezimete uğramaktan kurtulamamış ve istediğini alamadan bölgeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Jeopolitik konumuyla her dönem uluslararası kamuoyunun gündeminden düşmeyen Afganistan, uluslararası dengelerin inşasında, ittifakların şekillenmesinde ve dünya düzenlerinin oluşumunda domino etkisi yaratmıştır. Elinizdeki kitap, tarihten bugüne devam eden güçlü ilişkiler ve ortak değerlerden hareket eden ve Afganistan'ın istikbali için içinde endişe taşıyan bir Türk, bir Afgan iki bilim insanının olup biteni anlama, Taliban yönetimindeki Afganistan'ın hangi istikamete doğru ilerleyeceğini kestirme ve devlet olma ve uluslaşma mücadelesinde yapılabilecekler üzerinde kafa yormasının bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Eser, bugünden geriye doğru bakarak Afganistan'ı Türk okuyucusuna yakından tanıtmayı ve bu sayede Türk-Afgan dostluğunun gelecekte de derinleşerek devam etmesine ve oldukça realist bir model teklif ederek Afganistan'ın yeniden istikrar, refah ve sükûnet bulmasına katkı sunmayı hedeflemektedir.