"Sevdiğim şehir şimdi taş toprak altında, bulutları bile tozdan. Doğduğum şehir o. Büyüdüğüm, sokaklarını gözüm kapalı gezdiğim ve artık kaybettiğim şehir. Yabancı bir şehir şimdi ayaklarımın altında. Yutmakta zorlandığım şehir bu. İçinde giderek küçüldüğüm ve her gün kaybolduğum şehir. Burada güneş bile farklı batıyor sanki. Batmadan önce koca koca binalara selam duruyor. Hatta tam olarak battığından bile emin değilim. Kim bilir? Belki de o binaların arkasında bir yerde durup saklanıyordur."
Günler birbirini kovalarken, hayatın görünmez karmaşası bizleri sarar. Kimi zaman sıradan bir sabah, umulmadık bir anıya dönüşür. Öykülerde, bazen bir kahve molasında, bazen sokakların keşmekeşinde, bazen de bir vedanın ağırlığında saklıdır hayat.
Tanıdık ve Bir O Kadar Yabancı, herkesin tanıdığı ama bir türlü anlam veremediği o anların hikayelerini anlatıyor. Her bir öykü, sıradanın içinde saklı olan derinliği keşfetmeye davet ediyor. Kendi gündelik koşuşturmanızda soluklanıp, bu satırlarda bir an için bile olsa kendinizi bulmaya hazır mısınız?