Modern hayatta dinin yerinin olmadığı, Aydınlanma düşüncesinin doğurduğu önyargıdan beslenen bir yanılgıdır. Hangi isim altında, hangi uygulama şekliyle olursa olsun dini, teorik ve uygulama olarak psikolojik ve sosyolojik hayattan çıkarmak mümkün değildir. Pozitif bilim, birçok soruya cevap vermektedir, ama yeni soruları da kapı açmaktadır. Bu, bilimin gereği ve varlık sebebidir de. Ama kaosu kozmosa döndürme, hayâta tatminkâr bir anlam verme konusunda din hâlâ bilimden öndedir. Din âdeta pergelin sâbit sivri ucu gibi, emniyet vermektedir. Bilim, bu sâbit ucun sağladığı emniyetle dâire çizdiği sürece sorun yoktur. Ama din bilimin, bilim de dinin yerini almaya kalktığında her iki taraf da zarar görmektedir. Einstein'in dediği gibi "dinsiz ilim kör, ilimsiz din topaldır." Bilim, soru sorma özelliği ile bu krizi fırsata dönüştürmeye yeltense de, din, kişi ve toplumun gözünde hep öncelikli bir yere sâhiptir, çünkü insanlar günün sonunda vicdanlarıyla baş başa kaldıklarında ya da ölçüye vurulamayacak duygular yaşadıklarında bunun tanımlaması için dine başvurmaktadırlar.
Tasavvuf, aldığı onca yıkıcı eleştiri ve darbeye rağmen, küllerle kaplı kor gibi üflenince hemen alevlenip asıl kimliği ile kendini göstermektedir. Bunun sebebi, tasavvufun hem merkezinde hem de çeperinde dinin olmasıdır, çünkü "din her şey"dir. Dünyâdan âhirete, doğumdan ölüme, sevinçten hüzne, barıştan savaşa, aşktan nefrete kadar insânî her unsur istisnâsız dine dokunmakta, dinden çıkmakta ve/veya dine varmaktadır. Dinin ve tasavvufun nasıl kullanılacağı ve insana nasıl hizmet edeceği, bıçağı elinde tutan kişinin niyetine bağlıdır. Onu bilemekte de, köreltmek de hizmetine verildiği insanın irâdesine bağlıdır. İnsan da bu irâdesi sebebiyle "mürid"tir.