Bugün Türkiye'de tarım yapan üretici sayısı hızla düşüyor ya da yaşlanıyor. Başta mazot ve gübre olmak üzere girdi maliyetleri yakalanamayan bir hızla artıyor. Madencilik ve enerji sektörü başta olmak üzere, turizm ve şehirleşmeyle de tarım alanları daralıyor. Tarımsal ürünlerde fiyatı düşürmek için ithalatı özendiren politikalar hayata geçiriliyor. Köylü ürününü iyi fiyata satamıyor, neredeyse maliyetine vermeye razı duruma düşürülüyor. Büyük bir hızla derinleşen iklim krizi, daha önce görülmeyen güçte afetlere ve dolasıyla hasatta altından kalkılamaz azalmaya neden oluyor ve gelecek senenin hasatı için ümitleri kırıyor. Tarım politikaları köylüye, üreticiye hizmet etmek, onu desteklemek yerine, neoliberal politikalara teslim olmuş durumda.
Geçimini tarımdan sağlayan nüfus, üretimden koparak kentlere yığılıyor, açlık sınırının altındaki asgari ücrete ve kötü çalışma koşullarına mahkum oluyor. Azalan köylü nüfusu, azalan üretim, artan fiyatlar ve ithalata dayalı bir gıda politikasına dönüşüyor. Gıda egemenliğini, gıda güvenliğini hızla kaybediyoruz. Belki de bunları di'li geçmiş zamanda yazmalıydık.
Verimlilik de tarımsal üretim de ayrı bir sorun. Türkiye verimlilikte Avrupa ortalamasının çok gerisinde. Yeniliğe kapalı, öğrenmeye meraklı olmayan ve çağın getirdiği teknolojik imkanları kullanmayan ve hesap kitabı iyi yapamayan üretici, verimsiz üretime mahkûm oluyor. Ama bu verimsiz üretim, görünmez emekle şimdilik sürse de geleceğe dair umut vermiyor.
Bu kitap, gıda arzının sürekliliği ve halk sağlığının korunması bakımından stratejik öneme sahip tarım sektöründe sorunların tespiti ve kalıcı çözümü için veri temelli politika yapımına olan ihtiyacı karşılamayı hedeflemektedir.