Taşra, günümüz modernleşme ve kentleşme süreçlerinin etkisiyle varlığını giderek kaybetmektedir. Bu durum esasında taşranın kültürel bir ötekileştirilmenin muhatabı olmasından kaynaklanmaktadır. Fakat taşranın ve taşralılığın kendinde bir gerçekliğinin olduğu da muhakkaktır. Taşranın kendiliğini ortaya koymak öncelikle taşrayı her türlü ötekileştirmeden kurtarmakla mümkündür.
Bu kitap yaşamın modern zihniyet tarafından mekan ve zaman düzleminde kuşatıldığı yerde, taşranın varoluş imkanını aramaktadır. Modern kent hayatının karşısında halen yerel değerlerden beslenen, kırsallık, köylülük ve taşralılık temelinde üretilen kültürel ve mekânsal bağlamlar çerçevesinde ortaya konan bu çalışma, suda kaybolan şekerin tadını suya vermesi gibi, taşranın kente rengini değilse bile tadını vermesine odaklanmaktadır.