Dinî tecrübe delilinin bir varsayımdan hareket ettiğini hatırlamak önemlidir. Bu varsayım, dinî tecrübenin yaşanmasını, belli bir dini ve tanrı inancını önceden kabul etmeyi içermektedir. Başka bir ifadeyle, herhangi bir tanrı inancına sahip olmadan dinî tecrübeye sahip olmak mümkün değildir. Dolayısıyla bu delil, 'kendi kendisini doğrulayan delil' olarak eleştirilmiştir. Bu eleştirinin bir anlamda haklılık payı bulunmaktadır. Ancak, delilin 'tanrı'dan tanrı'ya giden bir delil' olması kaçınılmaz gibi görünmektedir. Peki bu durumda çözüm ne olacaktır?