Osmanlı Devleti'nin tamamen parçalanmasından sonra Anadolu coğrafyasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Osmanlı Devleti'nden farklı olarak daha milli ve seküler bir devlet anlayışına sahip olmuştur. Yeni rejimin ortaya koyduğu bu yeni anlayış, bazı kesimler tarafından tepkiyle karşılanmış, bu kesimlerin devletle mücadeleleri yıllarca devam etmiştir. Yeni kurulan devlet, nüfuz ve otoritesini ülkenin her tarafına yerleştirmeye başlamıştır. Yeni ulus-kimlik paradigmasının hayata geçirilmesi noktasında özellikle Doğu bölgesindeki yerelliğin ve geleneksel tavırların kaldırılması değerli görülmüştü. Şeyh Said İsyanı ile yoğunlaşan otoriteye karşı gelme geleneği, bölgedeki farklı mecralara da yansıyarak bu tür eylemlerde bulunan topluluklara model teşkil etmişti. Şeyh Said İsyanı sonraki süreçte Ağrı isyanlarına model teşkil etmiş, bu isyanlarla Şeyh Said'in tasavvur ettiği nüfuz alanları daha da genişlemisti. Ağrı isyanı yeni bir sürecin başlangıcını teşkil etmişti. Bu isyanla birlikte bölgede otoriteye başkaldırı hareketini tasarlayanlar sınır ötesindeki güçlerle rabıta kurma modelini benimsediler. Ağrı isyanlarıyla başlayan bu süreç Sason isyanlarıyla devam etmişti. 1930 yılındaki Ağrı İsyanı'nın başlaması üzerine bu durumundan faydalanan Sason'daki bazı aşiretler, itaatsizliklerini arttırarak devlete ödemeleri gereken vergilerini ödemekten kaçınmışlardı. Devletin istediği vergiyi vermeyen, askere gitmeyi reddeden Sason ve çevresindeki halk, aralıklarla devam eden isyanlara kalkışmışlardır. Hükümet çıkarılan bu isyanların bastırılması için birçok harekât gerçekleştirmiş, fakat elverişsiz iklim koşulları ve isyancıların bölgedeki iyi bildikleri mağaralarda saklanmalarından dolayı bu harekâtlar başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Hükümet, bölgede kendi nüfuzunu kurmanın coğrafi şartlardan dolayı zor olduğunu gördüğü için bölgeyi boşaltarak yasaklı bölge haline getirmeyi daha uygun bulmuştu. Sason yasak bölgesinde bulunan asilerin hareket alanını daraltmak, birbirleriyle olan iletişimlerini engellemek ve zararlı propagandaların halk üzerindeki etkilerinin önüne geçmek için askeri tedbirlerin yanında idari tedbirler de gerekli görülmüştür. Bölge halkıyla gerekli görüldüğünde iletişim otoriteye bağlı yerel güçler üzerinden sağlanmıştı.