Çocukluğumun sinemaları siyah-beyazdı, sonra adım adım renklendi ve çok sonraları netleşti. Netleştikçe "Siyahî kölelere ve Kızılderililere hep iyi davranan ama buna karşılık sürekli isyan ve nankörlük gören beyaz adamların" hakikatini anlamak mümkün oldu. Bizimkiler ise başlangıçta daha naif, daha romantikti…
Gelelim romanlara; kimileri 'Saatleri Ayarlama Enstitüsü'nde dahi 'Huzur' bulamazken bu hayata 'Tutunamayanlar' ise günün sonunda maalesef 'Yalnızız' demek zorunda kalır; hem de 'Matmazel Noraliya'nın Koltuğu'nda oturmasına rağmen. 'Devlet Ana' aslında 'Osmancık'tır; 'Küçük Ağa' ise verdiği mücadeleden dolayı 'Yorgun Savaşçı'dır. 'Yusuf ile Züleyha' aynı zamanda 'Kalbin Üzerinde Titreyen Hüzün'dür…
Türküler, kimi zaman aşıkların sazından 'taşlama', kimi zaman da dertlilerin dilinden 'ağıt'tır. Kimi zaman Erzurum'da 'maya', Kırşehir'de 'bozlak'tır. Bazen 'şol Revan'da kalan balalara, demet demet kırmızı gül sunulur'; bazen Yemen'den, Çanakkale'den dönemeyen kınalı kuzulara türküler yakılır. Halkımızın müziği, Kahramanmaraş'ta bazen "Merik", bazen de bir irfan türküsüdür:
"Harâbât ehliyiz, mestâneyiz biz,
Âlemin nâdanı, bigâneyiz biz".
Kalem efendilerinin şarkıları ise daha başkadır. Bazen bir bahar akşamı rast gelinen mâşuka mahcup sorular sorulur: "neden başınızı öne eğdiniz?" Bazen de işveli güzellere çapkın sorular sorulur; "Kız, sen İstanbul'un neresindensin?"
Yazılımdan tasarıma, şarkıdan romana, senaryodan filme kadar her "eser" telif hakları kapsamındadır. 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu'nu esas aldığımız bu kitap, meslek hayatımın 41.yılında "bedîî" olan sanata ve sanatçıya saygı duruşumdur.