Yahudilikte soyun sadece anneden geçtiği, sonradan Yahudi olmanın imkasızlığı gibi yaygın bir kanaat vardır. Bu kanaat tarihsel olarak doğru olmakla birlikte teolojik gerçeğe muhaliftir. Yahudilik erken dönemlerinde yabancılara kapalı olmuş, sadece İbranilerin İsrailoğulları'm ulusal kültürü olarak algılanmıştır. Soydaşlık bilinci esas olduğu için bu değerler sistemi öğretilmekle kazanılacak bir olgu olarak görülmemiştir. Bu yüzden eski İbranilerin zihninde din yayma fikri olmamış, yabancılar Hz. Musa'nın getirdiklerini kabul etseler bile "hidayete ermiş" olarak algılanmamış, yine yabancı görülmüşlerdir.
Amos (M.Ö. VIII. yy) zamanından itibaren dile getirilen evrenselcilik söylemleri Babil Sürgünü (M.Ö. VI. yy) sırasında daha da sıklaşıp yabancılarında bu inanca kabul edilmelerinın önü açılmış, fakat Ezra'nın (M.Ö. V. yy) reformu bunun önüne geçmiştir. Helenler'le tanıştıktan sonra İsrailoğulları sahip olduklarıdeğerler sistemini öğretilebilir olarak algılamışlardır. Temelde ikna yoluyla, egemen oldukları bölgelerde zorla bu inancı yabancılara kabul ettirmeye çalışmışlardır (M.Ö. Il. yy).
Yahudilik inancının kurumsal olarak yabancılara açılması, M.S. Il. yy.'da gerçekleşmiştir. Sonradan Hıristiyan ve Müslüman egemenliğınde yaşayan Yahudiler dinlerini yayma fırsatı bulamamış, böylece "Yahudi olunmaz, Yahudi doğulu( görüşü yaygınlık kazanmıştır.