Onlar kutlu Ötüken'e ak otağlarını kurup tuğlarını diktiler. Bozkırları akınlarla sarstılar. Adlarını tarih sayfasına zafer kılıçlarıyla yazdılar: Hunlar!
Hun Hakanı Teoman Han'ın buyruğu artık Hunlara yetmiyordu. Boylar dağılıyor, ruhlar zayıflıyordu. Alpları sarsılmaz bir ordu yapacak, Ötüken'deki ak otağdan cihana hükmeden devlet yaratacak çelikten bir ruh lazımdı. O ruh, Teoman Han'ın oğlu Mete'de tecelli etmişti.
Fakat Çinli hatunun ve içteki hainlerin tuzakları, onu ölümün kollarına atacaktı. Onun ölümü koca bir soyu tükenişe götürecekti. Ve Türkün zor zamanları, gene Temirkut'u çağırdı.
Dağılmanın eşiğine gelen boyları birleştirip büyük bir devlet haline getirecek zorlu mücadelenin ateşi yakıldı. Ruhunu kaybetmiş alplardan sarsılmaz bir ordu yaratacak çelik irade dirildi. Hedeflerin gerçekleşmesi ise zorlu geçitlerin aşılmasına, ateşten yolların geçilmesine bağlıydı. Bu uğurdaki çetin mücadeleye atılacak olan ise gök pusatlı Temirkut'tu.
Bir tarafta entrikalarla örülü taht savaşları, bir tarafta isyanlar, bir tarafta ise Hunları yok etmek için fırsat bulan Çinlilerin kuşatması…
Temirkut, Mete Han ve onun hedefleri yolunda tuzaklarla dolu bir mücadeleye giriyor. Ötüken'den Çin Seddi'ne kadar uzayan kanlı çarpışmalar başlıyor.