Şüphesiz şiddet yeni bir kavram değildir. Temeli egemenlik ve sahiplenme olduğu için, tüm "büyük medeniyetler"de rastlanılır. Şiddetin seviyesi bize kendi anlamımızı yaratmayı yitirmekle tehdit eder; böylece içimizdeki boşluk ya genel bir kayıtsızlığın ve depresyonun kaynağı olur ya da daha fazla şiddete dönüşme tehlikesiyle bizlere gözdağı verir.
İnsanların gerçek sorunları binlerce yıl önceki gibi aynı olsa da, boyutları geçen her on yılda daha da vahimleşiyor. Bunlar; yoksulluk, açlık, kölelik, tiranlık, savaşlar, dinî hoşgörüsüzlük, uyuşturucu ve açgözlülüktür. Kötülüklerin kökü tam olarak burada yatar. Bu sefaletler olmadan Hitler, Stalin, Mussolini, Taliban, IŞİD, İslami Cihat, kitleleri etraflarında toplayamazlardı.
Terör ve şiddet, ancak insanların mutlak ihtiyaçları tanınırsa, sefalet, yoksulluk ve tüm halk gruplarının aşağılanması önlenirse durdurulabilir. Ancak bu sayede canlı, gerçek ve demokratik olan yaşamı koruyabiliriz.