Osmanlı Devleti'nin oluşturmuş olduğu silah fabrikaları Avrupave Amerika'da bulunan çağdaşları gibi üretim yapıp, dünyapazarlarında ürün satabilecek özellikteki fabrikalar değildiler. Bufabrikaların temel özellikleri ithal edilen bir silah veya mermimodelini taklit ederek yerli olarak üretimini sağlamaktı. Transferedilen bir silahın üretilmeye başlaması yıllar alıyor ve geçensürede daha yeni teknolojideki başka bir silah ithal ediliyordu.Bundan dolayı 1870 ve 1880'lerde daha önceden ithal edilenSniderler Martini-Henry tüfeğine, 1890 ve 1900'lerde ise Martini-Henryler Mauser tüfeği sistemine çevrildi. Tüfeklerde yaşananbu durum top, fişek, mermi ve barut üretiminde de farklı değildi.Fabrikalarda üretimi yapılabilenler 10-15 yıl öncekiteknolojideydi.Tophane-i Amire/İmalat-ı Harbiye fabrikalarında yapılan yerliüretim hiçbir zaman Osmanlı Devleti'nin ihtiyaç duyduğumodern silahları sağlayamadığından yüz binlerce tüfek vemilyonlarca fişek yurtdışından sipariş edildi. Buna rağmen yerlisilah sanayisini oluşturma gayretlerini başarısızlığa uğramış birpolitika olarak değerlendirmemek, bu politikayı önemsemekgerekmektedir. Nitekim ithal edilen teknolojiye tam anlamıylasahip olma yolunun onu üretebilmekten geçtiğine inananOsmanlılar bir asra yaklaşan silah üretimi deneyimine sahipoldular. Bu deneyim Türkiye Cumhuriyeti devletinin kuruluşsürecinde kendini göstermiştir. Müttefik yardımının alınamadığıbir dönemde Çanakkale Savaşlarında kırılan topların tamiredilmeleri ve topçu cephanesi üretilerek düşmana karşılıkverilebilmesi zaferin kazanılmasında önemliydi. Ayrıca TürkMilleti'nin yok edilmek istendiği bir zamanda, Kurtuluş Savaşı'nıyürüten kadronun içindeki İmalat-ı Harbiye mensuplarınınAnadolu'da kurdukları fabrikalarda silah tamiri yaparak vecephane üreterek sunmuş oldukları hizmetler yerli silahsanayisinde belli bir seviyeye ulaşıldığını tüm açıklığıyla ortayakoymaktadır. Sonuç olarak silah sanayisi, siyasal bağımsızlığıntamamlayıcı ve ayrılmaz bir unsuru olarak geçmişte olduğu gibi