NEREYE GİDİYORUZ?
Uyuduk uyandık yolculuk devam ediyor, Hasan amca yorgun gözlerle günün ilk ışıklarına merhaba di¬yordu ki cep telefonu çaldı.
Babam ya da annemin bu saatte onu arayacağına ihtimal vermiyordum. Biri bizi rüyasında görmemişse önemli bir konu olmalıydı. Arayan Hasan amcanın bir arkadaşıydı. Telefon konuşmasını hoparlöre verince biz de net olarak duyar olduk:
"Hocam, kahvaltı için mola vermeyin. Sizi sürpriz bir yere götüreceğiz. Alışkın olmadığınız bir kahvaltı mekânı."
Konu önemliydi. Kahvaltı deyip geçmeyin. Günün nasıl geçeceğinin kahvaltıyla ilgisi olacağına inanırım.
Etrafımızda Akdeniz bitkileri, uzaklarda Torosların yalçın kayalıkları uzanıyordu.
İsmail'le aynı anda okuyunca birbirimizin yüzüne baktık. Önceki akşam genç bir sanatçının televizyon¬da söylediği türküyü hatırladım. Sanki anlaşmış gibi o türkünün ilk iki satırını yine birlikte söyledik:
Ermenek'in keklikleri ötüyor.
Benim yârim gözlerimde tütüyor.
"Türküsünde keklik öten şehir; bekle bizi sana ge¬liyoruz!" diye seslenince Hasan amca,
"Ömer, türkü söylemek istiyorsan biz de duyalım, uykumuz açılsın." diye takıldı.
Hangi ara uyuduğumu hatırlamıyorum. Gözlerini zorlukla açabildiğine göre İsmail de uyumuştu. Araç kullandığı için Hasan amca bizden kat kat daha fazla yorulmuştu. "Ona eşlik edeyim de uykusu gelmesin." diye düşünerek etrafı seyretmek için gözlerimi ovala-dığımı hayal meyal hatırlıyorum.