Traklar, hiçbir zaman tam anlamıyla boyunduruk altına girmeyen, özgürlükleri için her daim mücadeleden vazgeçmeyen, kendi kültür ve benliklerini yitirmeyen ama asla da bir araya gelemeyen, ölümsüzlüğe inanan asi ve kahraman bir kavim olarak tarihe geçmişlerdir.
Herodot onları cesaretleri, atlara olan sevgileri ve bu hayatı ölümsüzlüğe geçiş olarak görmeleriyle karakterize etmiş. Şarkı söylemeyi, dans etmeyi, şarabı ve tanrılarını özellikle de Yüce Ana Tanrıçalarını çok severler. Bugün belki artık yoklar ama izleri hala bizlerle.
Grek ve Latinlerin 'barbarlar' diye kestirip attıkları bu halkı aslında tam olarak tanımıyoruz. Çok iyi birer savaşçı olduklarını biliyoruz ama ne kadar muhteşem madenci ve sanatçı olduklarını, müthiş derin bir ezoterik dine sahip olduklarını, şifacılık ve astronomi ile yakından alakalı olduklarını bilmiyoruz.
Günümüz Türkiye sınırları içinde de krallıklar kurmuş Trakların dini, ölümü özgürce kabul eden hatta bazı durumlarda hayattan üstün tutan ve aynı zamanda mensuplarını hayatı dolu dolu yaşamaya teşvik eden bir dindir.
Şimdi isterseniz, Dionysos'un, Orpheus'un, eşşek kulaklı Midas'ın, Spartaküs'ün hatta Ayasofya'nın banisi Büyük Jüstinyen'nin ataları olan Trakların izlerini hep birlikte sürelim.