Hâlen tek kaynağı insan olan kanın, hayat kurtaran bir tıbbi ürün olarak gerekli durumlarda kullanılması, hasta güvenliği açısından tüm tarafları ve süreçleri ilgilendirdiğinden transfüzyon mikrobiyolojisi alanı ayrı bir önem taşımaktadır.
Mikrobiyoloji, başından beri transfüzyon tıbbı ile hep iç içe olmuştur. Bugünkü bilgilerimiz ile transfüzyonun başlayıp gelişmesinden çok sonra viral hepatitler ve sonrasında HIV, transfüzyonların kaçınılmaz ve ısrarcı komplikasyonları olarak gözlenmiştir. Kırk yıldan fazla bir süredir bu ve diğer transfüzyonla bulaşan mikroorganizmaların kontrolü ile kan merkezleri mücadele hâlindedir. Hepatitlerin (özellikle Hepatit C) rutin taranmasından önceki yıllarda da bu etkenlerin en temel bulaşma yolu kan transfüzyonları olarak kabul edilmiştir. Sonrasında HIV bulaşı da büyük bir transfüzyon trajedisi olabilmiştir.
Bütün bunlar bize kan transfüzyon güvenliğini sağlamada sürecin ciddi eylemlerle yönetilmesi gerektiğini öğretmiştir. Günümüzde daha da öngörülemeyen etkenler ortaya çıktı; çıkmaya ve insanlığı kuşatmaya da devam edecek gibi görünmektedir.