"Bizde partiler ne kadar aksini ileri sürseler de, demokratik kuruluşlar olmaktan uzaklaşmışlardır. Parlamenterler, ülkenin ve dünyanın önemli sorunlarına vakit ayıramaz durumdalar. Bir diğer partisel özelliğimiz de, genel başkanların genellikle kaydı hayat hayat şartı ile seçilmeleridir. Bu sebeple, giderek parti içi iktidar bireyselleşmektedir. "Bizim partilerin yapısı şöyle: Bir genel başkan vardır, diğer yüksek kurullarda bulunan kişiler, genel başkanın çoğu kez dolaylı ya da dolaysız seçtiği müşavirler, yahut yardımcılardır. Başkan onlardan istediği ölçüde yararlanır. Geride de, seçmen işleriyle uğraşan parlamenterler bulunur. "Bu mekanizma, partilerde tabana dayalı siyaset oluşturulmasını zorlaştırmakta ve parlamenter mekanizmayı tıkamaktadır. Diğer yandan, parti örgütleri de siyasetin sadece aday imal etme yanıyla uğraşmaktadırlar. Zaten parlamentoya gönderilen her temsilcinin yerine, sırada bekleyen başka bir potansiyel aday vardır. Bunlara 'değiştirme birlikleri' denir. "Şimdi bana kızacaklar ama, ben Türkiye'de seçkinlerin demokrasiyi pek içlerine sindirdiklerini sanmıyorum. Türkiye'de seçkinler, nasıl olup da, dağdaki bayırdaki seçmenin milletvekili yaptığı insanların profesörlerden, basının değerli kalemlerinden ve planlama uzmanlarından daha fazla söz sahibi olduklarını kabullenemiyorlar. Belki de haklıdırlar ve demokrasi kötü bir şeydir. Ama demokrasi iyi, parlamento kötü olacak... Bu olsa olsa mektepsiz maarif düşüncesini savunan Haşim Paşa'nın davranışına benzer."