Türk Ceza Kanunu'nun birinci maddesinde de ifade edildiği üzere, Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Ceza Kanununda düzenlenen suç tiplerinin her biri aslında bir hukuki değeri korumakta ve güvence altına almaktadır.
Rüşvet suçuyla da aynı devletin siyasi sınırları içinde yaşayan insanların toplumda bir arada yaşamanın gereği olarak, devlet tarafından kendilerine sağlanan bazı hizmetlere ve faaliyetlere güven duymaları korunmaktadır. Bu güven gereğidir ki, devlet icra ettiği faaliyetlerde eşitlik ve adalet ilkelerini gözetmek zorundadır. Bu ilkeler gözetilmediği takdirde toplumda "yolsuzluk" "kayırma" gibi bazı kavramlar dile getirilmeye başlanmaktadır. Toplum içinde "parayla hallederiz" veya "paranın alamayacağı hiç bir şey yoktur" diye ifade edilen bazı söylemler kişilerin devlete olan güvenini azaltmaktadır.
Zira toplum içinde ekonomik olarak daha iyi konumda olan bazı kişilerin devletin sunduğu bazı hizmetlerden öncelikli ve üstün olarak faydalanmaları diğer kişiler nezdinde bir eşitsizlik ve adaletsizlik düşüncesi oluşturmaktadır. Rüşvet suçunun bu önemli işlevinin yanı sıra 765 sayılı mülga TCK'dan farklı düzenlemeler içermesi ve 2012 yılında 6352 sayılı Kanunla esaslı bir değişikliğe uğraması bu konuyu çalışmamızın sebebini oluşturmaktadır.