Mozart, müzik sanatında ulaşılmazlığın simgesidir; şiirde Shakespear'in olduğu gibi. Onun sanat evreninde belirişi, açıklanması olanaksız bir mucizedir.
O, sanki bir uzaylı gibi dünyamıza inmiş ve insanlığa birbirinden güzel, derin, eşsiz yapıtlar armağan ederek aramızdan ayrılmıştı. Ne var ki, biz dünyalılar onu mutlu edememiş, daha acısı onu bu yolculuğa yoksul ve kimsesiz uğurlamıştık.
Otuz beş yıllık kısacık yaşamında insanlığa 600'den fazla yapıt bırakan Mozart'ın, Türkler için ayrı bir önemi vardır. Mozart için deTürklerin. Türklere ilk kez sempatiyle bakan, "Düşman Türk"ü değil, "İnsan Türk"ü canlandıran "Saraydan Kız Kaçırma" operası ile Avrupa'da 18.Yüzyılın sonlarına doğru moda olan Türk konulu operaların en güzelini, en ölümsüzünü o yaratmıştı.
Mozart'ın Türk müziğinin ritmik, ezgisel ve tınısal özelliklerine duyduğu ilgi, sadece operayla sınırlı kalmadı. Dünyanın "Türk Marşı" diye adlandırdığı ünlü eser, Mozart'ın en sevilen eserleri arasındaki yerini bugün de korumaktadır.
Çocuk yaşta beste yapmaya başlayan ve ölünceye kadar da hep "çocuk" ruhuyla yaptığı bestelerle çağlar boyu her dinleyenin gönlünü fetheden, fırtınalı ruhları sakinleştiren müziği ile insanlığa bitip tükenmeyen bir hazine bırakmış olan bu büyük dehaya ne çok şey borçluyuz.
Siz Mozart'ı hiç böyle tanımadınız...