Allah'ın varlığı ve birliği konusu, insanlık tarihinin eskimeyen meselelerinden biridir. Din ve felsefenin başlıca konuları arasında yer alan varlığın kökeni, son asırda astronomi, parçacık fiziği gibi araştırma sahalarının ortaya koydukları yeni bulguların ışığında yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Var oluş meselesi din, felsefe ve geniş anlamıyla bilimle yolu kesişen her insanın ilgi odağı olmayı sürdürecektir. Bilim ve dinin kesiştiği bu konu, ilk kelam alimleri ve filozofların araştırma sahasında yer almıştır. İslam tarihi müddetince Allah'ın varlığı ve birliği meselesi tartışılmış, çeşitli bilimsel ispat yöntemleri geliştirilmiştir. Diğer taraftan Cüneyd-i Bağdadi, Bayezid-i Bistami, Hallac-ı Mansur, İbn. Arabi gibi sufilerin eliyle tasavvuf gelişip çeşitlenirken Allah'ın birliği, varlığın birliği (vahdet-i vücud) üzerinden ifade edilmeye başlanmıştır. İnanç ve düşünce tarihinde bu ölçüde geniş yer tutan tevhid konusunun edebiyata yansımaması beklenemezdi. Nitekim Allah'ın varlığı ve birliği meselesi Arap ve Fars edebiyatının da başlıca konuları arasında yer almış, Türk edebiyatında ise Allah'ın varlığı, birliği, isim ve sıfatları üzerine yazılan manzum tevhidler, Türk edebiyatının hemen her döneminde varlığını ve önemini korumuştur. 11. yüzyılda Karahanlı edebiyatından 20. yüzyılda Necip Fazıl'a kadar gelişip çeşitlenerek gelmesi, tevhid türünün yaygınlığı ve kullanım sahasının genişliği hakkında fikir vermektedir.