Müslüman Türk milleti olarak bizim tabii, yerli, millî, İslamî bir dünyamız vardı. Gelenekli zamanlarımızın kendi değerlerimizle ördüğümüz bize özgü güzellikler. Mutluluklar, huzur dolu, uyumlu, ahenkli bir âlemimizdi o. O dünyayı tamamen biz inşa etmiştik. Bağımsız irademizin ürünüydü o güzellikler, iyilikler dünyası.
Ferdî ve millî hayatımızı, insanlararası ticarî, kültürel, toplumsal ilişkilerimizi, törenlerimizi, geleneklerimizi, üretim araç ve ilişkilerimizi, yeme içme, giyinme, dinlenme, seyahat şekillerimizi, mekân oluşturma anlayışımızı, bilgi, kültür üretme yayma şekillerimizi, zamana tasarruf anlayışımızı; yani hayata ve dünyaya dair her şeyimizi planlayan, üreten, kuran, işleten irade sadece bizimdi. Müslüman Türk milletinin bütün varlığına hükmeden irade, sadece Türk'ündü. Belirleyen, karar veren ve uygulayan bizdik.
Sonra batıdan esen bir modernizm kara yeliyle âlemimizin havası değişti ve bozuldu. Tabii olan her şey sunileşmeye, yerli olan her şey yabancılaşmaya, İslamî olan her şey İslam dışı bir şekle bürünmeye, millî olan her şey ne idüğü belirsiz bir kozmopolit kılığa dönüşmeye , sıcak olan her şey soğuklaşmaya, cıvıl cıvıl neşeli olan her şey donuklaşmaya başladı.