Her şeyin bir usule (metoda) riayet etmesi gerektiği hakikatini, hukuk literatüründe pek veciz biçimde ifade eden pek çok deyiş mevcuttur. Bu meyanda "usul esasa takaddüm eder", "usul olmadan vusul olmaz" gibi sözler meselenin ehemmiyetini ifade sadedinde çok sık nakledilen cümlelerdendir. Fakat her nasılsa, derin bir hakikatin ifadesi olarak nesilden nesile aktarılan bu cümlelerdeki "usul" ifadesi maalesef ya basit şekil kurallarına irca edilmiş yahut sübjektif adalet arayışlarının önünde bir engel olarak telakki edilmiştir.
Halbuki Türk hukukunun, hukukçulara bakan yönüyle en temel meselelerinden birisi, metot (usul) meselesi olup, bu hususta bir mesafe katedilmedikçe halihazırdaki sorunların halli mümkün değildir. Bugün için, mevzuat bakımından, batıdaki modern kanunlarla büyük benzerlik gösteren Türk hukukunun, uygulama cihetiyle aynı benzerliği gösterememesinin hukukçulara bakan yönüyle en önemli sebebi, usul (metot, yöntem) bahsindeki ayrılıktır. Sorunların kaynağını ifade sadedinde az evvel serdedilen cümledeki tespitin meselenin hukukçulara bakan yönüyle sınırlandırıldığı ise özellikle vurgulanmalıdır. Hal böyleyken, maalesef usul (metot) meselesi modern Türk hukukunda hiçbir zaman hak ettiği ilgiyi görmediği gibi, kısa vadede, bu durumun değişeceğini söylemek de pek mümkün gözükmemektedir. Elinizdeki eser, metot meselesine dair bir farkındalık oluşturmak maksadıyla hazırlanmış olup, daha önce uzunca bir giriş olarak yayımlanmış bir metnin, genişletilmiş halidir.
Her eser gibi, bu eser de tabii olarak pek çok eksiklikler barındırmaktadır. Bununla beraber usul (metot) meselesinin önemine ve konuyu işlemenin zorluğuna kani olanların, bu eksiklikleri hoş göreceğini ümit ediyorum. Eserin eğer gerçekleşirse sonraki basılarında özellikle zaman ve imkân meselesinden kaynaklanan bu eksiklikleri peyderpey telafi etmeyi planladığımı ifade etmeliyim.
Bir eserdeki tüm eksikliklerin sebebi her zaman, bizzat eseri telif eden kişi olmasa da bu eksikliklerin tümü, pekâlâ, eser sahibine izâfe edilebilir. Fakat bir eserde -varsa eğer- tesadüf edilen tüm güzellikler için de durum böyle midir? Bilakis, bir eserdeki güzellikleri, hatta bir eserin kendisini yalnızca yazara nispet etmek hiç şüphesiz büyük bir haksızlıktır.
Bu eserde de şayet bir güzelliğe tesadüf olunursa, bu güzelliklerin meydana gelmesinin pek çok insanın fedakârlık ve sabırları ile mümkün olduğunu peşinen belirtmek isterim. Bu meyanda "önsözler", önsöz kelimesinin çağrıştırdığı mananın aksine, genellikle kitabın en son yazılan başlığı olup, fedakarlıklarda bulunan bu insanları anmak için büyük bir fırsattır. Böylece eser sahipleri bu son başlıkta "önsöz" adı altında, uzun ve yorucu bir hikâyenin üzerindeki perdeyi kısa süreliğine kaldırırlar.
Bu manada elinizdeki eser için sarfedilen uzun ve yorucu mesainin üzerindeki perdeyi biraz aralamak gerekirse, kitabın fedakâr paydaşlarına, şu kısacık alanda, teşekkür etmenin handiyse imkânsız olduğunu belirterek başlamalıyım.