İnşa veya tamir ettiği hemen her yapıya, o yapıyla ilgili kısa veya uzun, dini veya edebi bir üslupla bir kitabe koymak, Selçuklu ve Osmanlı kültürlerinin karakteristik özelliklerindendir. Hakikaten, Osmanlı asırlarında inşa edilmiş küçüklü-büyüklü hemen bütün yapılarda çeşitli ebat ve hacimlerde kitabeler mevcuttur. Yapılan, bir cami ise, ibadetin önem ve anlamını ya da gerekliliğini vurgulayan ayet ve hadisler; eğer bir medrese veya kütüphane ise ilmin, ilim öğrenmenin önemi ve kitabın kutsiyeti hakkında edebi veya dini ifadeler, mesela bir çeşme / sebil yapıldıysa suyun insan için hayat olduğu ve Allah'ın her canlıya su ile hayat verdiğine dair ayetler hatta mesela bir yangın kulesiyse, "ateş, alev, yangın, yan-" gibi aynı literatüre ait zengin ve sanatlı imajlarla örülmüş metinler yer alır kitabelerde. İşte İslam'ın hayat kadar önemsediği, hatta hayatın kendisiyle anlamlandığı bir realite olarak kabul ettiği "ölüm" de bir kitabe medeniyeti doğurmuş, bize bir şahide mirası bırakmıştır. Elinizdeki çalışma, bu şahideler yani mezar taşları üzerinde bulunan bir edebi geleneği ama daha da önemlisi, burada yansıyan çeşitli "zihniyet"leri, hassasiyetleri, kabulleri ortaya çıkarmak üzere kaleme alınmıştır.