Leyla ile Mecnun arasındaki ilişki, platonik bir aşk hikayesi olarak nitelendirilir. Hikayede aşkı platonik yapan Leyla olarak bilinir ama Mecnun'dur aslında Leyla'yı yaratan, içinde besleyen ve büyüten. Leyla en sonunda "Tamam" deyince de hikaye orada biter zaten. Mecnun'un aradığı "Leyla", bu Leyla değildir artık. Kırk yılı aşan Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinde de benzer bir durumun yaşandığı söylenirse bu hiç de yanlış olmaz. Orta Asya'nın bozkırlarından kalkıp "Hep Batı, hep Batı'ya." diyerek atını mahmuzlayan ve Viyana önlerinde görülen Doğu'nun "barbar" çocukları, en sonunda Yunan mitolojisinin güzel kızı Avrupa'ya vurulurlar.
Kitapta ele alınan, başlangıcından günümüze Türkiye-AB İlişkileri de bu "vurgun"un bir uzantısı. Ancak burada konu uluslararası ilişkiler disiplinini verileri ve kavramsal çerçevesi ile merkeze Türkiye yerleştirilerek incelenmeye çalışılıyor. Araştırmanın ağırlık noktalarını ise kimlik arayışı, politik aktörler ve değişim kavramları oluşturuyor. Sistemin dış politika alanında işleyiş biçimi, üretimi ve sürekliliğini nasıl sağladığı irdeleniyor.
AB ile bütünleşmeyi bir zamanlar çağdaşlığın olmazsa olmaz unsuru olarak görenlerle ona şiddetle karşı çıkanların şimdi ortaya koydukları çelişkili tavırları analiz ediliyor. Değişmeyenler yanında değişenlerin, dönüşenlerin ve tarihe direnenlerin öyküsü anlatılıyor.