Çocuk emeği çoğu ülkede hâlâ yaygın bir olgu, hem de onca önleme rağmen. Madencilikten fuhşa, sokak satıcılığından çıraklığa değin her türlü işte çalıştırılıyor çocuklar. Oyun oynaması gereken, eğitim çağında olan yüz binlerce çocuk, birkaç kuruş adına son derece tehlikeli işlerde emek gücü olarak insafsızca kullanılıyor. Sorulduğunda, "ekmek parası" için diyorlar; elbette çalışmalarının ilk nedeni olarak yoksulluk gösteriliyor. Çalışan çocukların neredeyse tümü yoksul ama onların çalışmaları yoksulluklarının ortadan kalkmasını sağlamıyor. Çok sayıda ulusal ve uluslararası örgüt, çocuk emeğinin en azından düzenli şartlarda ve çocuğun onurunu kırmadan gerçekleşmesi için çaba gösteriyor. Yasal düzenlemeler, eğitime yönlendirmeler, aileleri ve çocukları bilgilendirmeler, çeşitli oryantasyon programları, plan ve projeler, çeşitli merkezler... Maalesef bunlar kısmen başarılı oluyor. Çocuklar her türlü krizde ilk beka stratejilerinden biri olarak piyasa ya da pazarda çalışmaya sürülüyorlar. Sanki bir kader gibi çocuklar, iş hayatı içinde yetişkinler gibi/kadar yer almaya devam ediyorlar. Ne yapmalı? Ne yapmalı da çocukları, iş yerine okula, angarya yerine oyun oynamaya, kötü koşullarda çalışmak yerine şeker de yiyebilecekleri ortamlara çekmeli? Türkiye'de Çocuk Emeği'nde yer alan ve ülkemizde konuya dair en deneyimli ve bilgili kalemlerin yazdığı makaleler, bu sorulara naifliğe, kestirme çözümlere, çocukça hümanizme kaçmadan yanıtlar arıyor. Türkiye gibi çocuk emeğinin kapitalist ilişkiler sisteminde epey yer tuttuğu bir ülkede, kitabın makaleleri en azından bilgi ve bilinç düzeyinde bir duyarlılık için kapıları aralamaya çalışıyor.