Muhafazakâr ideolojide, toplum ve toplumsal kurumlar büyük öneme sahiptir. Aile de toplumun en küçük nüvesi olarak istikrar ve süreklilik adına vazgeçilmez kabul edilmektedir. Türkiye'de de siyasal muhafazakârlığın gelişim seyri incelendiğinde aile, gelecekte de var olabilmenin âdeta teminatı olarak görülmektedir. Kadın ve aile arasında güçlü bir ilişki kurulmakta ve kadının, annelikle ilgili rol ve görevlerine yönelik mesaj kaygısı taşınmaktadır. 2002'de tek başına hükümeti kuracak güce ulaşan ve siyasal kimliğini "muhafazakâr demokrasi" olarak açıklayan Adalet ve Kalkınma Partisi de özellikle 2011'den sonra aileyi korumayı amaçlayan politikalara geniş yer vermekte ve bu amaca uygun olarak oldukça ayrıntılı yasal düzenlemeler yapmaktadır. Bu koruma çabasında da kadın ve aile arasında kurulan bağın kopmaz nitelikte oluşuna değinilmektedir. "Sağlam aile yapısı" için kadının anne ve eş olarak üstlendiği görevleri yerine getirmesinin toplum, millet ve devlet için önemini anlatan bir söylem çerçevesinden yararlanılmaktadır. Ailede eşler arasında yaratılıştan kaynaklanan temel farklılıklar olduğu; ancak bu farklılıkların kadın ve erkek arasında bir çatışma nedeni olmadığı; tam aksine uyum ve düzen anlamına geldiği vurgulanmaktadır. Son dönemlerde fıtrat ve rızk temelli açıklamalarla birlikte İslamî referanslara da geniş yer verildiği görülmekte ve "cinsiyet adaleti" kavramı öne çıkarılarak adalet düşüncesinin hem dinsel hem de kültürel açıdan desteklendiği belirtilmektedir. "Yerellik" ve "millilik" arayışı burada da belirginleştirilerek feminizm eleştirisi yapılmakta ve Türk milletinin ataerkil ya da anaerkil değil, "aileerkil" bir millet olduğu savunusu ile karşılaşılmaktadır.