Bilgi Toplumu, kuramsal olarak, halk kütüphanelerinin önem ve değerini artırmış ve onları yeniden vazgeçilmez kurumlar arasına almıştır. Ancak bu "yeniden değerleniş" durumu, halk kütüphanelerinin hiçbir şey yapmadan, yeni pozisyonlar almadan, yapılarında hiçbir değişim yaratmadan, dönüşüme uyum yeteneği göstermeden yani kendiliğinden gerçekleşecek bir süreç değildir. Yukarıda özetlenen bu yeniden doğuş evresi, aynı zamanda, halk kütüphanelerini neredeyse var olma-yok olma, diğer deyişle, işlevlerini güçlendirerek sürdürme ya da işlevsizleşme niteliğinde bir "meydan okuma" ile de karşı karşıya bırakmıştır. Somut olarak şunu söyleyebiliriz: Halk kütüphaneleri Bilgi Toplumu olarak adlandırılan bu yeni köklü dönüşüm sürecine uyum sağlamak zorundadır. Aksi takdirde yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadırlar.
Uyum sağlamanın ilk ve zorunlu koşulu, bir ülkede bu süreci evrensel ve yerel koşulları dikkate alarak doğru kavrayan, analiz eden, olası sorunları saptayan ve bunlara kısa, orta ve uzun vadeli bakışlarla çözümler üreten ulusal halk kütüphanesi stratejileri (politikaları)dir. Büyük meydan okuma ile karşı karşıya kaldığımız bu köklü dönüşüm sürecine, Bilgi Toplumu'na stratejisiz, politikası, plansız yanıt veremeyiz.
Plana, politikaya, stratejiye dayanmayan çabalar kişisel ve günübirlik kararlara bağlı olarak, halk kütüphanelerini, deyim yerindeyse, "el ve göz kararı" ile var etmeye çalışmak anlamına gelecektir. Aynı zamanda sürdürülebilir sonuçlar yaratmayacak böylesi bir tercih, ekonomik savurganlığa da neden olacak ve halk kütüphanelerinin geleceğini riske edecektir. Açıkça söylemek gerekirse, Türkiye, geleceği öngören, geleceği kucaklayan, geleceği planlayan ve geleceğe hazırlanan ulusal bir halk kütüphanesi stratejisi geliştirmek ve uygulamak zorundadır. Halk kütüphaneleri için Bilgi Toplumu'nda var olmanın ve güçlenmenin başka bir temeli ve yolu yoktur.