Türkiye - İsrail ilişkilerini anlayabilmek ve bu zemin üzerinde çalışmak çok dikkat gerektiren bir husustur. İki ülke arasındaki sıkıntılara rağmen, her ikisinin de ABD müttefiki olması, ikili ilişkilerde müttefiklik olmasa da kurumsal bir bağ yaratmaktır. Söz konusu kurumsal bağ, Türkiye - ABD, İsrail - ABD ilişkileri zemininde kendisini ifade ederken, ikili ilişkiler "yoğun işbirliği" zemininde anlam bulmaktadır. İşte bu çerçevede Türkiye - İsrail ilişkilerinin iyi olmasını dilemek popüler alanda neredeyse bir yaşmasal risk haline geldi. Ne yazık ki, ulusallıktan İslamcılığa ve oradan sosyalizme uzanan geniş bir politik spektrumda "Siyonizm ve İsrail hakkındaki komplo teorileri" çok prim yapma aşamasına geldi.
Dış politikada İsrail'i eleştirmekle başlayan pek çok tümce, süreç içinde "Yahudilik" üzerine yapılan manipülasyonlara uzanmaktan kurtulamıyor. Zira İsrail'in politikalarının ele almak, yanlışlarını söylemek konusu bir diplomatik analizken, rövanşist akımlar "İsrail Devleti'nin varlığını" sorgulayarak bir "nefret söylemini" içten içe beslemektedir. Böyle bir ortamda Türkiye - İsrail ilişkilerinin hele Mavi Marmara hadisesinin gölgesinde dahi iyi olacağını söylemek ya da Türkiye - İsrail barışının gerekli olduğunu ifade etmek ne kadar akılcı diye sorulabilir. İşte tüm bu sorularının cevapları, analizleri yazar tarafından bu kitapta derinlemesine inceleme konusu yapılmıştır. Arap Baharı, Suriye'nin ve Irak'ın parçalanma potansiyeli, Doğu Akdeniz Krizi, İran'ın nükleer hamleleri, Türkiye, İsrail ve ABD üçgeni içerisinde analiz edilerek okuyuculara sunulmaya çalışılmıştır.