Türkiye Rumları, bugün sayıları iyice azalmış bir cemaatin üyeleri. Azınlık statüsünün karşılığı olarak kullanılan, varlıkları ancak eski mahallelerdeki bir "renk" olarak hatırlanan bir cemaat. Şehirlerin havasında etkileri belli olmadan, kendilerine sağlanan haklara minnet duyup, sessiz sakin ve fazla göze batmayacak şekilde bir kenarda "muhafaza olmaları" yeterli görülüyor. Hem Türkiye hem de Yunanistan ulus-devlet çağı tarihlerinin nesnesi konumundalar. Samim Akgönül, Türkiye'deki Rum cemaatinin modern tarihini anlatırken bir yandan da insani bir derdin peşine bilimsel bir yetkinlikle düşüyor. Rum cemaati üyelerinin vatandaşlar olarak haklarını, ne düşündüklerini, nasıl yaşadıklarını, hayata nasıl tutunduklarını araştırıyor. Türkiye ve Yunanistan tarihindeki "etkileri", turistik birer eşya değil, insan olarak Rum cemaati üyeleri; Türkiye Rumları'nın konusunu teşkil ediyor. Elbette siyasi tarih, uluslararası ilişkiler, milliyetçi bakış açısı ve tarihyazımı, sınırdışı edilmeler, tedhiş ve sindirme hareketleri de bu tarihi çevreliyor. Samim Akgönül, tarihi siyah ve beyaz diye bölmeyen bir bakış açısıyla ama olan biteni de tüm açıklığıyla ortaya koyarak yok olmakta olan bir cemaati, tarih ve toplumbilim çerçevesinde okuyucuya sunuyor.