"Avrupa'da ortaya çıkan laiklik, din ve mezhepler arası kıtâl ve mücadelelere, dindar ve dinsizler arasındaki çatışmalara son vermek, insanları mütecâviz bir taassuptan fikir ve vicdan hürriyetine saygı gösteren bir zihniyete kavuşturmak maksadıyla doğmuş, ilmî ve demokratik bir müessesedir. Türk-İslâm dünyasında din ve mezhepler arası ciddî bir kıtâl veya tehlikeli bir taassup ve fikrî tahakküm mevcut olmadığından ve bu şekilde gözüken hareketler de aslında siyasî bir mâhiyeti hâiz bulunduğundan, Türkiye'de laiklik dinî ve içtimaî zaruretlerin bir neticesi olarak doğmuş değildir. Türkiye'nin geri kalması ve son devirlerde ilerleme vâdisinde istenilen hızı alamaması mesuliyeti, halkın cehâlet ve taassubuna değil, aydınların kifâyetsizliğine ve medeniyet dâvamızı yanlış teşhislerine, ve bu uğurdaki sakat teşebbüslerine aittir; bu hususta, hatalı olarak taassup bir netice iken sebep sanılmıştır... "... Laiklik, bu isabetsiz görüş ve teşhis dolayısıyla, tamamıyla bu mefhuma aykırı olarak, din ve fikir hürriyetini ortadan kaldıran bir tatbikata vasıta olmuştur...