"Yeni, yepyeni kendisiyle baktı gökyüzüne. Mavilik sardı içini, bulutları kucağına aldı, başı arşa yükseldi. Cennet serinliği sardı bedenini. Uçan kuşun, kanadında duyduğu hazzı duydu bedeninde. Güneşin sıcaklığı her bir yanını ayrı ısıttı. Teni güneşin sıcaklığında ilk kez ürperdi. Bir kızın gözlerinin bu denli güzel olduğunu, orada mesken tutmasının acemiliği sardı. İlk kez bir kız karşısında tüm dilleri unuttu. Dimağında cümle şöyle dursun, sözcük bulamadı. Yalnızca kendinde saklı kalacak sözlerin ilkini sakladı Akay. İlk ürpertisini, ilk tutulmasını içine hapsetti. Bahçedeki gülün, gonca haline baktı, parmaklarını yaprakların üzerinde gezindirdi. Yumuşak, masum, şefkatli ve kokusuyla bir o kadar da içine alan halleriyle tanıştı. Ona öyle geldi ki sanki gül de o bahçenin mahsulüydü. "
Yazarın; sıcak ve insanı bulunduğu yerden alıp bulutumsu bir atmosferde yarı sarhoş dolaştırdığı bu kitabın metni, aynı zamanda iki genç aşığın, aşkın ve tutkunun tanımını ve anlamını belki ilk kez ama derinden keşfetme yolculuğunun hikâyesidir.